İnsan Kaynakları (İK) dendiğinde pek çok kişinin aklına bambaşka şeyler gelebilir. Örneğin, kimine göre İK, iş başvurularını alan, mülakat yapan ve maaş bordrosunu hazırlayan bir birimdir. Kimine göre ise işyerinde sorun yaşandığında gidilecek “güvenli bir liman”.
Peki İK, gerçekten kimin tarafında? Çalışanın mı yoksa şirketin mi? Aslında bu soru uzun zamandır iş dünyasında tartışılıyor: “İK çalışanların gerçekten dostu mu, yoksa şirketin gözcüsü mü?”
Hadi gel, beraber bu sorunun farklı yönlerine bakıp cevabı
arayalım.
İnsan Kaynakları’nın İki Yüzü: Dostluk ve Gözetim
İK’nın gerçek yüzünü görmek için önce onu
anlayalım. İK hem çalışanın yanında duran hem de işletmenin
çıkarlarını koruyan bir köprü görevi görür. Yani İK, bir yandan
çalışanı motive etmeye çalışır, diğer yandan işverenin stratejik hedeflerini
uygulamaya özen gösterir.
Çalışanın Dostu Yönü:
Şirketin Gözcüsü Yönü:
Çalışan haklarını değil şirketin çıkarlarını öncelik tanır,
performans düşüklüğünde işten çıkarma süreçlerini yürütüp, şirket kurallarını
uygulatır. Bu durumda, onun bir çalışan olduğunu unutmayalım.
Bu yüzden birçok çalışan, İK‘nın gerçek
yüzünü sorgulayıp: “Beni mi düşünüyorlar, yoksa şirketin menfaatini mi?” sorgulamasını sıklıkla yapabilmektedir.
Çalışanın Dostu Olarak İnsan Kaynakları
Birçok modern şirket, İK'nın sadece “işe alım
ve işten çıkarma” değil, aynı zamanda çalışan deneyimini yönetme rolünü
benimsedi. Burada da İK, adeta bir dost gibi çalışanın yanında
durur.
Nasıl mı?
- Çalışanların sorunlarını dinleyip çözüm üretir.
- Eğitim ve gelişim programlarıyla kariyerlerini destekler.
- Çalışan memnuniyetini ölçer, bağlılık anketleri düzenler.
- İş-yaşam dengesini sağlamak için esnek çalışma modelleri sunar.
- Psikolojik danışmanlık veya rehberlik gibi destekler sağlar.
Düşünsene, sorun yaşadığında İK’na gidip
rahatlıkla paylaşabiliyorsun ve seni gerçekten anlıyor. İşte bu noktada İK,
tam anlamıyla çalışanın dostudur.
Şirketin Gözcüsü Olarak İnsan Kaynakları
Diğer tarafta ise işin farklı bir yüzü var. İK,
sonuçta şirketin bir departmanı. Yani onun varlık nedeni, şirketin hedeflerini
gerçekleştirmek. Dolayısıyla şirketin kurallarına aykırı davranan ya da
performans göstermeyen bir çalışanın yanında değil şirketin yanında durmak
durumunda.
Gözcü Rolünde Neler Yapar?
Şirket politikalarını uygular, disiplin kurallarını
denetler.
Performans düşüklüğü olan çalışanları izler.
Çalışanların şirket değerlerine uyup uymadığını kontrol
eder.
İşten çıkarmalarda süreci yönetir.
İşte bu yüzden bazı çalışanlar, İK “bizden
biri” olarak değil, “şirketin gözcüsü” olarak görür.
İnsan Kaynakları’nın Çelişkisi: İki Taraflı Sadakat
Aslında burada büyük bir ikilem var: İK hem
çalışana hem şirkete sadık olmak zorunda. Ama elbette bu her zaman kolay olmuyor.
Bir çalışan, mobbing-taciz ve benzeri olumsuz durumlar
yaşadığını söylediğinde İK nasıl davranmalı?
- Eğer sadece çalışanın dostuysa, çalışanın tarafını tutmalı.
- Eğer sadece şirketin gözcüsüyse, şirketi korumalı.
- Ama gerçek şu ki, İK’nın görevi ikisinin arasında bir denge kurmaktır.
Çalışanların Gözünden İnsan Kaynakları
Çalışanların çoğu İK'nın güvenli bir sığınak
gibi görünmesini umut eder. Ama gerçek deneyimlerde İK’nın çoğu zaman
şirketin çıkarlarını koruduğu düşünülür.
Bunu pek çok kişi şöyle dile getirir:
“İK’ya gittim ama beni değil şirketi savundular, sorunumu anlattım ancak üstlerime aktarıp geri döndüler; İK, hep yönetimin yanında gibi hissettiriyor.”
Bu algı, İK’nın aslında en büyük sınavıdır.
Çünkü bir departmanın görevi sadece şirketi korumak değil, aynı zamanda
çalışanların güvenini de kazanmaktır.
Peki Çözüm Ne?
İK gerçekten çalışanın dostu mu yoksa şirketin
gözcüsü mü olmalı? Belki de cevap, ikisinin de dengeli bir şekilde olmasıdır.
İdeal İnsan Kaynakları Modeli:
- Çalışanı dinleyen, ama aynı zamanda şirket hedeflerini göz ardı etmeyen bir yaklaşım.
- Sorunları yönetimin baskısıyla değil, objektif bir şekilde çözmek.
- Şeffaf iletişim kurarak çalışanların güvenini kazanmak.
- Çalışanı yalnız bırakmamak, ama aynı zamanda şirketin sürdürülebilirliğini sağlamak.
Geleceğin İnsan Kaynakları: Tarafsız Arabulucu
İK’nın geleceği aslında taraf olmamakta, her anlamda, her olayda objektif olmasında yatıyor.
- Çalışanın da şirketin de yanında olmak yerine, adil bir arabulucu olmak.
- Çalışanın haklarını savunurken şirketin vizyonunu gözetmek,
- Şirketi büyütürken çalışanı yıpratmamak,
- Çalışan bağlılığını artırırken şirket değerlerini de korumak.
İşte o zaman İK gerçek anlamda hem çalışanın
dostu hem de şirketin gözcüsü olabilir.
Günün sonunda İK ne sadece çalışanın dostudur ne de sadece şirketin gözcüsüdür. Asıl rolü, bu ikisinin dengesini kurmak, çalışanla şirket arasında güven köprüsü olabilmesinde saklıdır. Bir çalışan için İK dost gibi görünüyorsa, o şirkette çalışan bağlılığı yüksek demektir. Eğer İK sadece işletmenin bir gözcüsü gibi algılanıyorsa, orada çalışanların mutsuzluğu kaçınılmazdır.
O yüzden belki de en doğru cevap şudur:
“İK ne tamamen güvenilir bir dost ne tamamen
usta bir gözcü. İK, ikisini birden dengeli bir şekilde yürütmeyi
başaranların işidir.”
Hiç yorum yok: