Pozitif olmak, olumlu düşünmek ve yapıcı davranmak... Bu kelimeler, kişisel gelişim kitaplarından liderlik seminerlerine kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Peki, bu kavramlar gerçekten de İnsan Kaynakları (İK) yönetimi gibi insan ilişkilerinin en zorlu ve karmaşık olduğu bir alanda pratik bir karşılığa sahip mi? Bir İK profesyonelinin karşılaştığı günlük zorlukları, yani maaş sorgularını, izin taleplerini, yöneticinin ani baskılarını veya çalışanlar arasındaki dengeyi koruma mücadelesini düşünün.
Pozitiflik bu zorlukların üstesinden gelmek için sadece bir
slogan mı, yoksa işimizi kökten değiştirebilecek gizli bir süper güç mü?
Bugünkü yazımızda, pozitifliğin İK'da bir slogan olmaktan çıkıp, çalışma
hayatını dönüştürebilecek stratejik bir araca dönüşmesini sağlayan altı
benzersiz yaklaşımı birlikte inceleyeceğiz. İK'da RH+ olarak
tanımladığımız bu yaklaşım hem çalışanların hem de kurumun başarısını
destekleyen yeni bir bakış açısı sunmaktadır.
Çalışma Alanınızı "Huzur Vahası"na Dönüştürün
Çoğu çalışan, ofis ortamını yalnızca bir görev tamamlama
alanı olarak görür. Ancak bir ofis, monoton bir masa; bilgisayar ve dosya
yığınından çok daha fazlası olabilir. Çalışma alanının psikolojik etkisi,
tahmin ettiğimizden çok daha büyüktür. Yapılan araştırmalar, doğal unsurların
(bitkiler, doğal ışık) ve estetik düzenlemelerin stresi azalttığını,
yaratıcılığı ve odaklanma yeteneğini artırdığını gösteriyor.
Bir "Huzur Vahası" yaratmak için pahalı
dekorasyonlara ihtiyacınız yok. Çalışma masasına yerleştirilecek küçük bir
kaktüs, sukulent veya göz yorgunluğunu alan küçük bir yeşil bitki bile büyük
fark yaratabilir. Duvarlara asılan ilham verici sanat eserleri, doğa manzaralı
posterler veya basit bir renk paleti bile zihni canlandırabilmektedir. Ofiste
bir araya gelme ve rahatlama imkânı sunan bir köşe yaratmak da harika bir
fikirdir. Yumuşak aydınlatmalı, rahat koltukları olan okuma köşesi veya küçük
bir kütüphane, çalışanların öğle aralarında veya kısa molalarda zihinsel olarak
dinlenmesine olanak tanır. Bu alan, sadece fiziksel çevre değil, aynı zamanda
zihinsel bir açıklık yaratan, çalışanların kendilerini daha rahat ve güvende
hissettiği sığınak olmalıdır.
Mikro Molalar: Zihni Yeniden Şarj Etme Sanatı
Sürekli odaklanma, bir süre sonra tükenmişliğe yol açar. Bu
nedenle, Pomodoro tekniği gibi kısa ve düzenli molalar hem verimliliği
hem de zihinsel sağlığı artırmak için kritik öneme sahiptir. Bu molaları sadece
pasif bir dinlenme olarak değil zihni yeniden şarj etme sanatı olarak ele
almalıyız.
Mikro molaların gücü, bir gün içinde 5-10 dakikanızı
tamamen kendinize ayırmanızdan gelir. Bu süre içinde telefona veya bilgisayara
bakmak yerine, "şimdi ve burada" olmaya odaklanın. Örneğin ofisin
içinde kısa bir yürüyüşe çıkabilir, pencereden dışarı bakarak zihninizi
boşaltabilir, meditasyon köşesinde sessizce durabilir veya en basitinden birkaç
derin nefes alarak tüm düşünceleri serbest bırakabilirsiniz. Bu kısa aralar,
beyninize yeniden düzenleme ve bilgi işleme fırsatı verir. Bazen en yaratıcı
fikirler bu tür molalarda, zihnin en rahat olduğu anlarda ortaya çıkar. Bu
molalar, psikolojik ve fiziksel stresi azaltarak yorgunluk hissini
gidermekte ve konsantrasyonu artırmaktadır. Hatta basit bir şekilde
telefonunuzla birkaç fotoğraf çekmek bile sizi stresten uzaklaştırarak
zihninizi tazelemenize yardımcı olabilmektedir.
Kahve Kokulu Beyin Fırtınası Seansları
Toplantı salonları, genellikle hiyerarşinin ve resmiyetin
baskın olduğu yerlerdir. Bu durum çalışanların fikirlerini rahatça paylaşmasını
engelleyebilir; toplantıları verimsiz, uzun ve sıkıcı hale getirebilir. Oysa
daha samimi bir ortam, fikirlerin serbestçe akmasını sağlar.
Bu informal toplantı yaklaşımı, "Sadece
Kahve/Çay" buluşmaları adı altında uygulanabilir. Toplantı masası
yerine, rahat koltukların olduğu bir alanda, sadece kahve veya çay eşliğinde
sohbet ederek bir araya gelinebilir. Bu ortamda hiyerarşi geri planda kalır,
herkesin sesi eşit derecede duyulur. Anlık gelen fikirler, projelerle ilgili
düşünceler veya yeni yaratıcı öneriler, resmi bir ajanda olmadan paylaşılır. Bu
yaklaşım, sadece çalışanları sürece daha fazla dahil etmekle kalmaz, aynı
zamanda onların aidiyet duygusunu güçlendirir ve anında yaratıcı çözümler bulunmasını
teşvik eder. Bu tarz seanslar, aynı zamanda ekip içindeki iletişimi
güçlendirerek daha şeffaf ve güvene dayalı bir çalışma ortamı yaratmaktadır.
Sessizliğin Gücü: Sükûnet Köşeleri
Ofis hayatının gürültüsü, sürekli telefon bildirimleri ve
toplantı sesleri, zamanla zihinsel yorgunluğa ve strese neden olur. Yoğunluk
arttıkça, çalışanlar kendilerini izole ve gergin hissedebilir. O anlarda
herkesin ihtiyaç duyduğu şey, birkaç dakikalık sessizliktir.
Bu nedenle, "Sessizliğin Gücü" ilkesiyle
bir "Sükûnet Köşesi" oluşturmak, ofis kültürü için büyük bir
kazanımdır. Bu, telefonların ve bilgisayarların yasaklandığı, sadece birkaç
dakika oturup, sessizliğin tadını çıkarabileceğiniz bir alandır. Bu alan
çalışanların en yoğun günlerde bile anlık olarak dış dünyadan kopmasına, içsel
bir rahatlama bulmasına ve zihinsel olarak sıfırlanmasına olanak tanır. Bu
sayede, ofiste biriken gerginlik azalır ve çalışanlar işlerine daha taze bir
zihinle dönebilirler.
Takdir ve Teşekkür: "Alkışlanacak Anlar" Yaratmak
Çalışma hayatı, sadece yapılacaklar listesinden ibaret
değildir. Başarı, sadece tamamlanan görevlerin bir sonucu değildir, aynı
zamanda kutlanması gereken bir süreçtir diyebiliriz. Çalışanların motivasyonunu
ve bağlılığını artırmak için en etkili yollardan biri, başarılarını düzenli
olarak takdir etmektir.
Bunu en basit ama etkili şekilde yapmak için haftada bir
düzenlenen "Alkışlanacak Anlar" veya "Motivasyon
Saati" gibi bir seans oluşturulabilmektedir. Bu kısa sürede, takım
üyeleri birbirlerine küçük notlarla ya da sözlü olarak teşekkür edebilirler.
Bir projenin tamamlanması, bir zorluğun aşılması veyahut sadece bir meslektaşın
yardım etmesi gibi küçük başarılar bile kutlanabilir. Bu rutin, sadece bireysel
başarıyı değil aynı zamanda ekip ruhunu ve iş birliğini de
pekiştirmektedir. Çalışanlar, bu anları yaşamak için görevlerini daha hevesli
şekilde tamamlama eğilimine girer, bu da genel verimliliği ve performansı
artırır.
Ruh Sağlığına Yatırım: Şirket Destekli "Zihin İzni" Günü
Günümüz iş dünyasında, yoğun tempo ve sürekli bağlantıda
kalma gerekliliği, çalışanların ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir. İş stresi,
tükenmişliğe yol açan en önemli faktörlerden biridir. Bu nedenle, şirketlerin
çalışanların ruh sağlığına yatırım yapması, sadece insani bir yaklaşım değil,
aynı zamanda stratejik bir zorunluluktur.
Bu kapsamda, her ay bir gün "Zihinsel Detoks
Günü" veya "Zihin İzni" uygulaması hayata
geçirilebilir. Bugün, çalışanların ofis dışında, kendilerine iyi gelecek bir
aktivite yapmasına teşvik edilir. Bu, spor salonunda egzersiz yapmak, yeni bir
hobi öğrenmek, doğada yürüyüşe çıkmak, ailesiyle vakit geçirmek olabilir. Bu
izin, sadece stresi yönetmekle kalmaz, aynı zamanda çalışanlara kendilerine
değer verildiğini hissettirir. Böylece, çalışanlar iş yerinde daha mutlu daha
üretken ve kuruma karşı daha bağlı olacaklardır.
İş yerindeki çalışma ortamını anlamlı ve verimli kılmak için
yapılan bu küçük ama önemli değişiklikler hem çalışanların bağlılığını hem de
kurumun genel başarısını artırır. Pozitiflik, sadece bir düşünce biçimi değil,
aynı zamanda RH+ yaklaşımıyla iş hayatını dönüştürebilecek stratejik bir
güçtür. Bu yaklaşımlar, İK profesyonellerinin sadece insan ilişkilerindeki
zorlukları yönetmekle kalmayıp, aynı zamanda şirket kültürünü de pozitif yönde
şekillendirmesine olanak tanımaktadır. İK'nın bu gizli gücü keşfetmesi ve
kullanması, geleceğin başarılı işyerlerini inşa etmenin anahtarı olacaktır.
Değerli yazarlarımızdan, İK Eğitmeni & Danışmanı
Muazzez Sağan tarafından yazılmıştır.
Hiç yorum yok: