Yaşantımızda eğri ile doğruyu ayırt etmememizde, seçimlerimiz ve davranışlarımız doğrultusunda bizi bu bağlamda iyi ya da kötü olarak tanımlayan etik ve ahlak kavramına birde iş ortamında bakalım istedim. Çalışma yaşamının da anahtar kelimelerinden etik ve ahlak günümüzde iş dünyası yalnızca kâr odaklı stratejilerle değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk, adalet ve güven kavramlarıyla da şekillenmektedir. Bu noktada “etik” ve “ahlak” kavramları, iş yaşamının temel taşları arasında yer alır ki her ne kadar ilk akla gelen değerinde olmasa bile stratejik başarıdan çok önem taşır. Bir işletmenin sürdürülebilir başarısının ardında çoğu zaman sağlam bir etik ve ahlak anlayışı vardır. Çünkü güven ortamının olmadığı bir yerde herhangi bir sağlıklı iletişim veya ilişki kurulamaz. Kurulmaz!
Herkesin etik ve ahlak anlayışı bir kenara dursun ben bir etik ve ahlak kavramını genel geçer bir anlamda açıklayayım.
Etik, en basit tanımıyla, bireylerin veya kurumların neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verirken kullandığı ilkeler ve kurallar bütünüdür. Genellikle davranışların, kararların ve tutumların ahlaki yönden değerlendirilmesini sağlar.
Ahlak ise bireyin toplum içinde nasıl davranması gerektiğini belirleyen, doğru ve yanlış arasındaki farkı ortaya koyan değerler, kurallar ve ilkeler bütünüdür. Genellikle toplumun kültürü, dini, gelenekleri ve sosyal normlarıyla şekillenir ve bireyin vicdanıyla iç içedir.
Etik ile Ahlak Arasındaki Fark:
Ahlak: Daha çok bireysel ve toplumsal değerlerle ilgilidir. Uygulamadadır. Türk toplumu için geçerli olan genel olarak İslâmi ahlak anlayış biçimidir.
Etik: Ahlaki ilkelerin sorgulandığı, sistematikleştirildiği, felsefi düzlemde ele alındığı disiplindir. Teoridedir. Dinsel anlamdan çok daha nesnel bir tarzı vardır. Etik anlayışı toplumsal olarak çok düşük olarak değişkenlik gösterebiliyor olsa da belli başlı etik kuralları nettir ve değişmez.
Çalışma yaşamı açısından etik, kurumların iş yapış biçimini düzenleyen, karar alma süreçlerinde rehberlik eden benimsenmiş kurallar, norm ve değerler bütünü olup ahlak ise daha bireysel düzeyde, çalışanın vicdani ve toplumsal değerlerine dayanan davranış kalıplarını tanımladığı için iş yaşamında bu iki kavram birbirini tamamlar. Özellikle insan kaynakları departmanı için etik, yalnızca mevzuata uygun hareket etmek değil, aynı zamanda adaletli, şeffaf ve insan onuruna saygılı bir iş ortamı oluşturmaktır.
İnsan Kaynakları yöneticileri, bu sürecin hem tasarımcısı hem uygulayıcısı hem de denetleyicisi olma rolündedir ki işletmenin yani çalışma yaşamının refahını ve çalışılabiletisini artırmak, çalışanı işe bağlamak işi benimsemesi de bunlardan birkaçı.
İşveren ve Etik Uyum
Güncel iş dünyasında işveren işletme, sadece maaş ve yan haklarla değil, kurumun etik değerlere ne derece bağlı olduğu ile de şekillenmektedir. Adaylar, çalışacakları kurumun adaletli, şeffaf ve saygılı bir ortam sunmasını beklemektedir. Bu noktada insan kaynakları kurumsal itibarı ve güven algısını doğrudan etkileyen stratejik bir rolde.
Etik ve Ahlakın Performans ve Motivasyona Etkisi
Etik bir iş ortamı, çalışanların kuruma olan bağlılığını artırır. Âdil uygulamalarla yönetilen kurumlarda iş gücü devir oranı düşer, çalışan motivasyonu ve performansı artar. Özellikle performans değerlendirme, ödüllendirme ve terfi gibi süreçlerde insan kaynaklarının etik tutumu belirleyici olur.
Kurallara uymayan terfiler, çalışanlar arasında güven kaybına ve örgütsel adalet duygusunun zedelenmesine neden olur. Bu gibi durumlar sadece bir bireyin değil, tüm ekibin motivasyonunu olumsuz etkiler. Oysa etik değerlere bağlı bir insan kaynakları uygulaması, çalışanlar arasında güven oluşturur, içsel motivasyonu destekler ve iş yerinde sürdürülebilir başarıyı sağlar.
İşe alım süreci, bir adayla kurum arasında kurulan ilk temas noktasıdır ve bu süreçte etik dışı bir uygulama, kurumun tüm değerlerini sorgulatabilir. Ayrımcılık, adaletsizlik, gizliliğin ihlali gibi durumlar, işverenin marka imajına ciddi zararlar verir.
Bu nedenle insan kaynakları uzmanlarının, işe alım sürecinde adaylara eşit yaklaşması, süreci olabildiğince şeffaf yürütmesi ve kişisel verilerin korunmasına özen göstermesi gerekmektedir. Aksi halde istenmeyen sonuçlar hem yasal yaptırımlar hem de itibar kaybı kaçınılmaz olur.

Hiç yorum yok: