Kurum İçi Dedikodunun Anatomisi: Ne Zaman Zararlı, Ne Zaman Faydalı?

 


“Dedikodu yapmayın!” cümlesi, okuldan iş hayatına kadar uzanan yolculuğumuzda en sık duyduğumuz uyarılardan biridir. Ancak tam da burada durup bir düşünmek gerek: Dedikodu gerçekten her zaman kötü müdür? Kurum içi iletişimde, dedikodunun sadece karanlık bir köşede değil, zaman zaman ışığın altında da yeri olabilir mi?

Dedikodu, ilk bakışta yıkıcı, güven zedeleyici ve toksik bir iletişim biçimi olarak değerlendirilir. Oysa ki sosyal psikoloji ve örgütsel davranış literatürü, dedikodunun tahmin edilenden daha karmaşık ve çok boyutlu olduğunu ortaya koyuyor. Dedikodu, yalnızca bilgi yayma değil, aynı zamanda duygusal boşalma, sosyal bağ kurma ve pasif direnç gösterme gibi fonksiyonlar da taşıyabilir.

Sosyal Tutkal Olarak Dedikodu

İş yerinde, yemekhanede ya da koridorda karşılaşıldığında “duydun mu?” ile başlayan sohbetler, sadece merak edildiği için gerçekleşmez. Bu tür konuşmalar, çoğu zaman çalışanlar arasında bir aidiyet duygusu oluşturur. Kim kiminle, neden görüştü, kim terfi etti, kim istifa edecek gibi konular; çalışanların örgütsel yapıyı anlamlandırmasına, belirsizlikle başa çıkmasına yardımcı olur.

Araştırmalar, belirli sınırlar içinde kaldığı sürece dedikodunun, çalışanların sosyal entegrasyonunu güçlendirdiğini gösteriyor. Bu sayede bireyler yalnız olmadığını hisseder, ortak bir dil geliştirir ve organizasyon kültürünün bir parçası haline gelir.




Pasif Direnişin Sesi

Bazı durumlarda, dedikodu bir tür pasif agresif direniş biçimi olarak da işlev görebilir. Özellikle üst yönetimle doğrudan iletişimin zor olduğu kurumlarda, çalışanlar yaşadıkları rahatsızlıkları açıkça dile getiremediklerinde bunu dedikodu yoluyla dışa vurabilir. Bir nevi sessiz çığlık gibidir. Karar alma süreçlerinden dışlanan, adaletsizliğe uğrayan ya da sesini duyuramayan çalışanlar, gayri resmî yollardan örgütsel düzeni sorgular.

Elbette bu tür dedikodu, yapıcı bir kanal bulunamadığında ortaya çıkar. Ancak bu yönüyle, kurumlar için bir erken uyarı sistemi de olabilir. Çalışanların dile getiremediği sorunları anlamak için dedikodu kanallarına kulak vermek, yöneticilere değerli bir içgörü sunabilir.

Zehirli Hâline Dönüştüğünde

Dedikodu her zaman fayda üretmez. Kişisel itibarı zedeleyen, karalama amacı taşıyan, mesnetsiz bilgi akışı içeren dedikodular, kurum içi güven ortamını ciddi biçimde sarsabilir. Özellikle bireylerin karakteri ya da özel hayatıyla ilgili söylentiler, sadece o kişiyi değil, tüm organizasyonun psikolojik güvenliğini tehdit eder. Bu noktada dedikodu, bir iletişim biçimi olmaktan çıkar; doğrudan bir taciz, dışlama ya da mobbing aracına dönüşür.

Bu nedenle, kurum içi dedikodunun sınırlarının çizilmesi, çalışanlar arasında etik bir farkındalık yaratılması son derece önemlidir.



Sonuç: Yasaklamak mı, Yönetmek mi?

Kurumlar, dedikoduyu tamamen yok etmeye çalışmak yerine, onun yönetilebilir bir sosyal gerçeklik olduğunu kabul etmelidir. Açık iletişim kanalları oluşturmak, çalışanların kendilerini özgürce ifade edebileceği platformlar sağlamak, gayri resmî iletişimi daha sağlıklı hale getirebilir.

Dedikodu ne tamamen zararlı ne de tamamen faydalıdır. Onu şekillendiren; içerik, niyet ve bağlamdır. Önemli olan, dedikoduyu anlamak, kategorize etmek ve yapıcı hale dönüştürme potansiyelini görebilmektir. Çünkü bazen, bir dedikodu sadece dedikodu değildir bir uyarıdır, bir bağdır ya da bir çığlıktır.

İşte tam da bu noktada İnsan Kaynaklarının rolü devreye giriyor. Dedikoduyu bastırmak, cezalandırmak ya da yok saymak yerine; dinlemeyi, anlamayı ve yönlendirmeyi bilen bir İK, kurum içindeki görünmeyen sinyalleri okuyabilir. Çünkü bazen bir fısıltı, bir çalışanın kırılganlığını; bazen de bir söylenti, kurum kültüründeki bir çatlağı işaret eder.

İK’nın yapabileceği en güçlü şey; güvenli, şeffaf ve kapsayıcı bir iletişim ortamı kurmaktır. Çalışanlar kendilerini duyulmuş hissettikçe, dedikodunun yönü değişir: yıkıcı değil, yapıcı hale gelir. O yüzden dedikoduya sadece "susun" demekle yetinmeyelim; onun neden konuşulduğunu da sormayı unutmayalım.

Çünkü bazen, duyulmayan seslerin en gür hali… bir dedikodudur. Ve o sesi anlayan bir kurum, sadece huzurlu değil, aynı zamanda güçlü bir kurum olur.


Kurum İçi Dedikodunun Anatomisi: Ne Zaman Zararlı, Ne Zaman Faydalı? Kurum İçi Dedikodunun Anatomisi: Ne Zaman Zararlı, Ne Zaman Faydalı? Reviewed by Yaren Üstündağ on Temmuz 17, 2025 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.