İnsan Faktörü Gözden Mi Kaçıyor?

 


Teknoloji işe alım süreçlerini dönüştürüyor. Yapay zekâ destekli birçok uygulama CV analizi, online mülakatlar gibi birçok faaliyette İK departmanlarının vazgeçilmez araçları hâline geldi diyebiliriz. Ancak bir soru giderek daha yüksek sesle soruluyor: “İnsanı işe alırken, insanı gözden mi kaçırıyoruz?”

Dijitalleşen İK Süreçleri

Yapay zekâ (AI), işe alım süreçlerinde hız ve verimlilik sağlıyor. Artık birçok şirket, aday havuzunu daraltmak, özgeçmişleri filtrelemek ve pozisyona uygun profilleri belirlemek için algoritmalar kullanıyor. Bununla birlikte mülakatlarda adayların ses tonu, göz teması, jest ve mimiklerini analiz eden yazılımlar da devreye giriyor.

Bu sistemlerin temel avantajları arasında şunlar yer alıyor:

  • Yüzlerce başvuruyu saniyeler içinde tarayabilme,
  • Önceden belirlenen kriterlere göre objektif sıralama yapabilme,
  • İnsan hatasını minimize etme.

Ancak tüm bu hız ve optimizasyonun ortasında, bir gerçek göz ardı ediliyor: İnsan faktörü. Yani bir adayın potansiyeli, duygusal zekâsı, motivasyonu ya da kuruma olan kültürel uyumu... Bunlar algoritmalarla ölçülebilecek şeyler değil.



Görünmeyen Tehlikeler

Yapay zekâ destekli işe alım sistemleri, önyargılardan arındırılmış gibi görünse de aslında veriye dayalı çalıştıkları için mevcut önyargıları yeniden üretebilirler. Örneğin, geçmiş işe alım verilerinde erkek adaylara öncelik verildiyse, yapay zekâ bu modeli “başarı ölçütü” olarak benimseyebilir. Bu durum, cinsiyet, yaş, etnik köken ya da eğitim geçmişine dayalı sistematik dışlamalara neden olabilir.

Ayrıca şu riskler de dikkate alınmalı:

  • Kişiselleştirilmiş geri bildirim eksikliği: Otomasyon, adaylara neden elendiklerini açıklayamaz.
  • Empati ve bağ kurma eksikliği: Adayın hikâyesi, sadece algoritmanın tanıyabileceği bir şey değildir.
  • Dijital eşitsizlik: Dijital araçlara, bağlantılara ve teknik donanıma erişim her aday için eşit olmayabilir.

Hibrit Yaklaşım: Teknoloji + İnsan

Yapay zekâ, işe alım süreçlerinin destekleyici bir unsuru olabilir; ancak karar verici tek unsur haline gelmesi ciddi sorunlar doğurur. En sağlıklı model, insan zekâsı ve yapay zekânın birlikte çalışabildiği hibrit bir sistem olmaktadır.

Bu modele göre:

Yapay zekâ ilk aşamada verileri filtreleyebilir,

İK uzmanları adayın sosyal becerilerini, kurum kültürüne uyumunu ve motivasyonunu değerlendirebilir,

Son kararı yine insan verebilir.

Bu sayede hem verimlilik hem insani duyarlılık aynı anda korunabilir.



İnsan Kaynaklarının Yeni Rolü

Yapay zekânın işe alım alanında yaygınlaşmış olması, İK profesyonellerinin rollerini ortadan kaldırmaz; tam tersine onları daha stratejik düşünmeye iter. Artık İK uzmanları yalnızca işe alım sürecini yürütmekle değil, algoritmaların etik sınırlarını belirlemekle, eşitlik politikalarını uygulamakla ve insanı insan yapan unsurları korumakla yükümlüdür.

İnsan Kaynakları artık bir teknoloji kullanıcısı değil, aynı zamanda bir teknoloji eleştirmeni ve etik savunucusu haline gelmektedir. Bu yeni konum, İK departmanlarına hem büyük bir sorumluluk hem de dönüşüm fırsatı sunmaktadır.

Sonuç

Yapay zekâ, işe alım süreçlerinde zamandan tasarruf sağlarken; bazı detayları, özellikle de insani yönleri görmezden gelmesi birtakım riskleri de beraberinde getirecektir. Bir adayın geçmiş tecrübeleriyle gelecekteki potansiyeli aynı şey değildir. Bu ayrımı yapabilecek sezgi, anlayış ve bağ kurma becerisi hâlâ yalnızca insanda mevcuttur. Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, bir algoritmanın empati kurması, bir adayın heyecanını hissetmesi ya da duygulara karşılık vermesi mümkün değildir.

Bu nedenle insan kaynakları profesyonellerinin teknolojiye teslim olmak yerine, onu bir araç olarak konumlandırması gerekir. Gerçek başarı, makine gücüyle insan duyarlılığını birleştirmekte yatar. İK birimleri, yapay zekâ sistemlerinin kör noktalarını fark edebilmeli; özellikle adayın kurumsal uyumu, değerleri ve kişilik özellikleri gibi sayısallaştırılamayan faktörleri göz önünde bulundurmalıdır.

İşe alım yalnızca “doğru kişiyi bulmak” değil, aynı zamanda bu kişinin kurumla anlamlı bir ilişki kurmasını sağlamak demektir. Bu ilişkinin temelleri ise sadece algoritmalarla değil, empatiyle, dinlemeyle ve sezgiyle atılır. Geleceğin İK dünyasında en başarılı kurumlar, teknolojiyi en çok kullananlar değil; insanı en çok anlayanlar olacak. İşte bu yüzden, insan faktörü asla gözden kaçmamalı, tam aksine her teknolojik yenilikte yeniden hatırlanmalıdır.



İnsan Faktörü Gözden Mi Kaçıyor? İnsan Faktörü Gözden Mi Kaçıyor? Reviewed by Damla on Temmuz 13, 2025 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.