İş dünyasının tarihsel gelişimine bakıldığında, insanı iş
süreçlerinin merkezine koyan yaklaşımların büyük bir dönüşüm geçirdiği görülür.
20. yüzyılın başlarında, çalışanlar daha çok birer üretim aracı ve maliyet
unsuru olarak görülüyordu. Bu bakış açısı, "Personel Yönetimi"
kavramını doğururken; 1980'lerden sonra çalışanların stratejik bir varlık
olduğunun anlaşılmasıyla "İnsan Kaynakları Yönetimi" (İK Yönetimi)
adı verilen modern bir yaklaşım ortaya çıktı.
Bu iki kavram arasındaki farkı sadece terminolojik bir
değişim olarak görmek büyük bir yanılgı olur. Aslında bu, işletmelerin
çalışanlarına, kendilerine ve rekabet dünyasına bakış açısında köklü bir
değişimdir.
1. Personel Yönetimi: Geleneksel ve İşlem Odaklı Yaklaşım
Personel yönetimi, sanayi devriminin ardından Taylor'ın
bilimsel yönetim ilkeleri ile şekillenen bir departmandır. Bu dönemde temel
amaç, verimliliği en üst düzeye çıkarmak ve iş gücünü yasal çerçeveler içinde
yönetmekti. Çalışan, makinenin bir uzantısı olarak görülüyor, bireysel
yetenekleri veya motivasyonu yerine, iş tanımına ve prosedürlere olan uyumu
önemseniyordu.
A. Ana Odak Noktası: İdari ve Operasyonel İşlemler
Personel yönetiminin en belirgin özelliğinden biri, odağının
tamamen idari işler olmasıdır. Bir personel yöneticisinin günlük rutini şunları
içerir:
- Maaş
Bordrolarının Hazırlanması: Her ay düzenli ve hatasız bir şekilde
maaşların hesaplanması ve ödenmesi sürecidir.
- İzin
Takibi: Yıllık izin, hastalık izni gibi süreçlerin yasalara uygun
olarak kaydedilmesidir.
- İşe
Giriş/Çıkış Prosedürleri: İşe yeni başlayanların evrak işlemlerinin
tamamlanması ve ayrılanların çıkış süreçlerinin yönetimidir.
- Yasal
Uyumluluk: İş Kanunu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu gibi düzenlemelere tam uyumun sağlanması sürecidir diyebiliriz.
Bu görevler genel olarak, işletmenin temel işleyişi için
zorunlu olmakla birlikte, stratejik bir katma değer yaratmaz. Bir personel
yöneticisi için başarı, bu operasyonel süreçleri sorunsuz ve hatasız bir
şekilde yürütmekle ölçülür.
B. Çalışan Algısı: Bir Maliyet Unsuru
Personel yönetiminde çalışan, şirketin kârını azaltan bir
maliyet unsurudur. Bu nedenle, ücretler ve yan haklar mümkün olduğunca düşük
tutulmaya çalışılır. Eğitim ve gelişim, zorunlu olduğu haller dışında pek
düşünülmez. Bu bakış açısı, çalışanların sadece belirli bir görevi yerine
getiren, değiştirilebilir ve ikame edilebilir birer kaynak olarak görülmesine
yol açar. Çalışanın yaratıcılığı, fikirleri veya potansiyeli bu denklemde yer
almaz.
C. Organizasyonel Yapı: İzole Bir Departman
Personel departmanı, genellikle şirketin diğer stratejik
birimlerinden (pazarlama, finans, operasyon) bağımsız, izole bir yapıya
sahiptir. Üst düzey yönetim, önemli iş kararları alırken personel departmanına
danışmamaktadır. Çünkü personel departmanı, operasyonel bir destek birimi
olarak görülür, stratejik bir ortak olarak değil. Bu durum, insan kaynağının
stratejik planlamaya entegre edilmesini engeller. Örneğin, yeni bir pazar için
stratejik bir plan yapılırken, bu pazarda ihtiyaç duyulan yetkinlikler veya işe
alım süreçleri hakkında personel departmanının görüşüne nadiren başvurulur.
D. İletişim: Tek Yönlü ve Otoriter
Personel yönetiminde iletişim akışı genellikle yukarıdan
aşağıyadır. Yönetim, çalışanlara kuralları ve talimatları iletir, çalışanlardan
ise bu kurallara kayıtsız şartsız uymaları beklenir. Geri bildirim kanalları
zayıftır, çalışanların fikirlerine değer verilmez. Bu tek yönlü iletişim
modeli, çalışanlarda bir aidiyet ve bağlılık duygusu oluşturmakta yetersiz
kalır. Disiplin ve itaatin ön planda olduğu bu ortam, çalışanların pasif
kalmasına ve inisiyatif almaktan kaçınmasına neden olur.
2. İnsan Kaynakları Yönetimi: Stratejik ve Gelişim Odaklı
Yaklaşım
1980'lerden itibaren iş dünyasında yaşanan değişimler (bilgi
ekonomisinin yükselişi, küreselleşme ve rekabetin artması) personel yönetiminin
yetersiz kaldığını gösterdi. Artık makineler değil, nitelikli insan sermayesi
en önemli rekabet avantajı haline geliyordu. İşte bu ihtiyaçtan yola çıkarak,
İK yönetimi felsefesi ortaya çıktı.
A. Ana Odak Noktası: Stratejik Hedeflere Destek
İnsan kaynakları yönetiminin temel felsefesi, insanı bir
maliyet unsuru değil, şirketin hedeflerine ulaşmasını sağlayan bir varlık
olarak görebilmektir. Bu nedenle, İK fonksiyonu sadece operasyonel işlerle
ilgilenmez, aynı zamanda şirketin büyüme stratejileriyle uyumlu bir şekilde
çalışır.
- Performans
Yönetimi: Çalışanların hedeflerini şirketin hedefleriyle uyumlu hale
getiren bir sistemdir. Geleneksel not verme sistemleri yerine, sürekli
geri bildirim ve koçluk odaklı bir yaklaşım benimsenir.
- Eğitim
ve Gelişim: Çalışanların mevcut ve gelecekteki rolleri için gerekli
yetkinlikleri kazanmasını sağlamak amacıyla stratejik bir yatırım olarak
görülür. Bu, sadece teknik becerileri değil, aynı zamanda liderlik,
iletişim ve problem çözme gibi soft becerileri de kapsar.
- Ücret
ve Ödül Stratejileri: Sadece iş tanımına dayalı değil, aynı zamanda
performansa, yetkinliklere ve piyasa koşullarına göre adil ve motive edici
bir ücretlendirme sistemi tasarlanır.
B. Çalışan Algısı: En Değerli Varlık ve Rekabet Avantajı
İK yönetiminde çalışan, şirketin başarısının anahtarıdır. Bu
yaklaşım, sadece yasal yükümlülükleri yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda
çalışanların iş-yaşam dengesini, kariyer gelişimini ve refahını desteklemeyi
amaçlar.
C. İletişim: Çok Yönlü, Şeffaf ve Açık
İnsan kaynakları yönetimi, çok yönlü ve açık iletişimi
teşvik etmektedir. Çalışanların fikirleri dinlenir, geri bildirim mekanizmaları
kurulur (Örnek: çalışan bağlılığı anketleri, 360 derece geri bildirim). Bu
şeffaflık, çalışanlarda aidiyet duygusunu güçlendirir ve onları şirket
başarısına ortak eder. Çalışanlar artık sadece talimatları yerine getiren pasif
bireyler değil, inisiyatif alabilen, problem çözebilen ve yaratıcı fikirler
üretebilen aktif paydaşlardır.
Personel Yönetimi Artık Yetersiz
Personel yönetiminden İK yönetimine geçiş, bir işletme için
sadece bir isim değişikliği değil, bir hayatta kalma ve büyüme stratejisidir.
Bir şirket, çalışanlarına sadece birer maliyet unsuru olarak bakmaya devam
ederse, en yetenekli çalışanlarını kaybeder, inovasyonun gerisinde kalır ve
rekabet gücünü yitirir.
Öte yandan, İK yönetimini benimseyen şirketler,
çalışanlarına yatırım yaparak bir aidiyet ve bağlılık kültürü oluşturur. Bu
kültür, yüksek performansı, düşük çalışan devir hızını ve sürekli öğrenmeyi
teşvik eder. Sonuç olarak, İK yönetimini benimseyen bir işletme, sadece
finansal olarak değil, aynı zamanda kültürel ve insani açıdan da sürdürülebilir
bir başarı elde eder.
Bu nedenle, her işletme yöneticisi ve profesyoneli, kendi
organizasyonunun hangi aşamada olduğunu değerlendirmeli ve geleceğin İK'sına
yatırım yapmanın işletme için bir lüks değil, zorunlu bir ihtiyaç olduğunu
anlamalıdır. Gelecek, insanı merkeze alan ve onun potansiyelini en üst düzeyde
kullanmayı başaran şirketlerin olacaktır.
Hiç yorum yok: