Hayır Diyememenin Anatomisi: Nezaket Kalkanı


Bazı çalışanlar, bir iş gününü hayır diyemediği onlarca küçük görevin arasında kaybolarak tamamlar. Patronun ekstra isteği, arkadaşının devrettiği sorumluluk, beklenmedik talepler... Ve hepsine verilen aynı yanıt: “Olur, ben hallederim.”

hayır demek


Özellikle genç çalışanlar ya da kadınlar, hayır demenin sınır çizmek değil, itaatsizlik anlamına geldiği sanrısıyla tükenirler. 

“İnsanların sınırlara saygı duymasını istiyorsanız, önce onları sizin çizmeniz gerekir.”

(Brene Brown, The Gifts of Imperfection, 2010) 

Halbuki sınır koymak, profesyonellik göstergesidir. 


Bu tükeniş hali öyle sinsidir ki, önce fiziksel belirtilerle başlar: yorgunluk, baş ağrısı, uykusuzluk. Sonra duygusal yorgunluk eklenir: motivasyon kaybı, değersizlik hissi, kronik huzursuzluk. Sonra iş tatmini düşer, verimlilik azalır, çalışan başarısız değilmiş gibi hissetmeye başlar ama işin sonunda kendini başarısız görmeye başlar. Ve bu noktada, çalışan bir şeyi fark eder: Nezaket kalkanı artık onu değil, işvereni korumaktadır.

Nezaket Mi, Korku Mu?

Kurumsal kültürler, zamanla kendi sessiz kodlarını üretir. Bu kodlar arasında yazılmamış ama güçlü olanlardan biri de şudur: İtaatkâr çalışan iyidir. Nezaketi, bağlılıkla; sınır çizmeyi sadakatsizlikle karıştıran bu kodlar, yöneticiler tarafından bilinçli ya da bilinçsiz şekilde beslenir. Peki neden?

Çünkü hayır kontrol edilemeyen bir cevaptır. Beklenmedik, plansız, uyumsuz görünür. Özellikle hiyerarşinin sert olduğu yapılarda, hayır demek yalnızca cevap değil, tehdit gibi de algılanır. İK departmanları da bu kültürü desteklerken çoğu zaman bir çelişki yaşar: bir yandan çalışan mutluluğu diyerek eğitimler planlar, öte yandan bireysel sınırların ifadesine pasif direniş muamelesi yapar.


hâlbuki işyerinde hayır diyebilmek, kişisel farkındalığın ve iş bilincinin bir göstergesidir. Bu bilinç bastırıldığında, çalışan yalnızca tükenmekle kalmaz, kimliğini de yitirir. Artık kişi iyi çalışan değil, biçimlenmiş bir gölge figürdür.



Güler Yüzlü Zorbalık

Hayır diyemeyen bir çalışan profili yaratmanın en sinsi yolu, direkt otorite kurmak değil; nezaketle şekillendirilmiş bir tahakküm alanı inşa etmektir. Bugünün kurumsal dünyasında baskı artık yüksek sesle değil, yumuşak tonla, jestlerle, içten görünen bir rica ile gelir. İletişim kuralları profesyonelleştikçe, manipülasyon teknikleri de rafine olur. Artık kimse doğrudan "yapacaksın" demez onun yerine “rica etsem sen yapsan, senin elinden harika çıkar” denir. İşte bu, “hayır” deme alanını kapatan bir dil biçimidir.


Kurum içi nezaket dili, görünürde yapıcıdır; ama sınır çizilmediğinde, duygusal manipülasyonun zeminini hazırlar. Bu noktada çalışan, gerçekten gönüllü mü, yoksa sadece kırmamak için mi kabul ediyor, bu ayrımı kendisi bile yapmakta zorlanır. Özellikle üst yönetimden gelen talepler, bireyin zihninde bir yükümlülükle süslenmiş ricaya dönüşür. Böylece güler yüzlü baskı mekanizması işin içine dahil olur.



Amerikalı organizasyon psikoloğu Adam Grant’in de dediği gibi: 

“Nice kibar insan vardır ki, hayır demek yerine kendini sürekli yakar.”

(Adam Grant, Give and Take, 2013) 

Bu kibar yakılma hali kurumsal ortamlarda kendini, sürekli bir iş daha kabul eden çalışanlarda gösterir. Bu kişiler, çoğu zaman hem performans yükünü hem de duygusal yükü sırtlanırlar. “Takım ruhu”, “iş birliği” veya “şirket kültürü” gibi değerler, bazen bireyin kendi sınırlarını ihlal etmesini meşrulaştıran kalkanlara dönüşebilir.

Bu tür yumuşak baskının en büyük tehlikesi ise görünmezliğidir. Ne patron bağırır, ne iş arkadaşları kaba davranır; ama kişi yine de tükenir. Çünkü baskı; tonlamada, beden dilinde, ima edilen sorumluluklarda gizlenmiştir. Bu yüzden nezaket, bazen en keskin mobbing biçimidir, çünkü ne şikâyet edilebilir ne de kolayca fark edilir.

Uysallığın Anatomisi

Modern ofislerde tükenmişlik artık sadece içe kapanan, sessizleşen ya da istifa eden çalışanlarla görünmüyor. Yeni tükenmişlik biçimi, hala güler yüzlü, her toplantıya katılan ama içten içe boşalmış çalışanlarla kendini gösteriyor. Çünkü hayır diyemeyen biri, istemediği bir işte kalabilir, gereğinden fazla mesai yapabilir, fiziksel olarak orada olsa da zihinsel olarak çoktan tükenmiştir.



Bu görünmeyen tükenişi fark etmek zordur. Çünkü çalışanlar genellikle sınırları ihlal edildiğinde bile bunu başarı gibi sunmaya meyillidirler. Sosyal medyada “bugün 14 saat çalıştım ama değdi” gibi paylaşımlar normalleşmişken, kimse “bugün sınırlarımı korudum” demeyi meziyet saymaz.

“Kendi sınırlarını korumayanlar, bir gün başkalarının sınır ihlaline açık hale gelir.” 

(Dr. Nedra Glover Tawwab, Set Boundaries, Find Peace, 2021) Kurumlar da bu durumu avantaja çevirir. Tükenmiş ama sessiz çalışanlar, sistemin en sadık parçaları gibi görülür. Ta ki bir gün o çalışan, aniden istifa eder ya da psikolojik olarak çökene kadar devam eder.

Kurumsal hayatta gerçek cesaret, her görevi kabul etmekte değil, kendini koruyabilmekte yatar. Nezaketin aşırı dozunun erdem değil, zehir haline geldiği bu çağda, çalışanlarına hayır demeyi öğretmeyen kurumlar, kendi sonunu yaratır. 


Hayır Diyememenin Anatomisi: Nezaket Kalkanı  Hayır Diyememenin Anatomisi: Nezaket Kalkanı Reviewed by Berfin on Ağustos 01, 2025 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.