İş Dünyasının Belası : Konfor Alanı

 


Geçmişten günümüze kadar geçen süreçte insan ve insan psikolojisi üzerinde oldukça farklı ve köklü değişiklikler olmuştur. Lakin bazı kavramsal durumlar da herkeste içselleştirilmediği için psikoloji üzerinde pek de değişime uğramamıştır.  

Bu tür kavramların sayısı elbette azımsanamayacak kadar çok, fakat ben bu yazıda özellikle iş yaşamında bireysel potansiyelimizi sınırlayan konfor alanında takılı kalma durumuna odaklanmak istiyorum.

Konfor Alanı Nedir?

İnsanın alışkın olduğu nizamda ısrarla kalma temayülü ve her ne pahasına olursa olsun mevcudiyetini muhafaza etme arzusu, bir nevi zihnî sükûnet ve iradeli atalet hâlidir.

Bu durum, tıpkı fizikteki eylemsizlik prensibi gibi; dışarıdan bir etki gelmedikçe değişime direnç gösterir.

Birey, alışkın olduğu sınırların dışına çıktığında kendini güvensiz, korunmasız hisseder; sanki cam fanus dışına çıkan bir balık gibi hayatının tehlikeye gireceğini düşünür. Bu yüzden risk almaktan, yeni fırsatlara yönelmekten ve başarıya giden belirsiz yolları denemekten bilinçsizce kaçınır.

İnsan kaynakları açısından bu duruma baktığımızda, bu durum çok da şirketin, iş yerinin veya çalışma ortamının işine gelmez. Çünkü yeniliğe ve potansiyelin açığa çıkmasına engel olan biriyle yol yürümek, kocaman bir kaya ile yolda yürümeye benzer: hem faydasız, hem yavaşlatıcı, hem de yorucudur. 



İşe alım sürecinde adayın konfor alanıyla ilişkisi mutlaka değerlendirilmelidir. Kişinin problem karşısındaki tutumu önemlidir: Karşılaştığı bir durumda özgün, pratik ve hızlı çözümler mi geliştiriyor, yoksa öğretilmiş kalıplara sıkı sıkıya bağlı kalarak süreci yavaşlatan bir tutum mu sergiliyor?

Aynı şekilde, önemli anlarda inisiyatif alıp sorumluluğu üstlenebiliyor mu, yoksa sürekli olarak karar yetkisini üst mercie devredip tereddütle beklemeyi mi tercih ediyor?

Unutmamak gerekir ki iş hayatındaki durumlar anayasa hükmü ya da yasal mevzuat değildir. Tüm süreçlerin sadece kurallar çerçevesinde yürütülmesi beklenemez. Hukukta bile, anayasa esas alınsa da kararlar çoğunlukla sağduyu ve ahlaki değerler doğrultusunda verilir. Bu nedenle, o alanlarda bile konfor alanından çıkmak çoğu zaman kaçınılmazdır. İş hayatında da durum farklı değildir; yerleşik alışkanlıkların dışına çıkılmadıkça gerçek gelişim sağlanamaz.



İlla bir üstüne sorma, bekleme, gecikme gibi durumlar mı yaşıyor? Kişisel korkuları iş yapmasında bir kapalı kapı rolü mü görüyor, hazır bir çözüm olmaması o insanın başarısızlık duygusuna bürünmesini mi sağlıyor? Bu gibi durumlar bunu gösteriyor işte. Dahası, konfor alanından sıyrılamamış insan yerinde sayar, ilerleyemez. Bu da iş ve çalışma olarak pasiflik ve yetersizlik hissi verir. 

Elbette sorulacağı zamanlar vardır. Ama hızlı karar alma, sorumluluk kazanma, arkasında durma, risk alma, inisiyatif kullanma gibi durumlar iş dünyasının atar damarıdır. 

Bu benzetme ile iş dünyasını bir kalp gibi düşünürsek; kalp nasıl doğrudan atardamar ve toplardamarlarla çalışıyor, hayati akışı bu ana damarlarla sağlıyorsa, insan kaynakları da işin merkezinde yer alan yapıyı, yani "kalbi", besleyen ve işleyen süreci sürdürecek doğru insanları sisteme dahil etmelidir. Yapılan iş, tıpkı vücuda hayat veren kan gibi doğru ellerle yönlenmeli, ilerlemeli ve canlılığını korumalıdır. 

Toplardamar misali, yaptığının arkasında duran, arkasını toplayabilen ve aldığı risklere güvenen elemanlar ve çalışanlarla daha güzel bir ortam ve yüksek başarı potansiyeli yakalanacaktır. 



Size son olarak konfor alanıyla ilgili örnekler verip, gerçekten ne kadar önemli olduğunun anlaşılmasına yardımcı olacağım. 

Bir gün bir şirkete bir usta alınır. Usta ise o fabrika veya iş yerinde makinelerle ilgilenmektedir. İşleyiş, başlama-bitiş, dozaj ayarları gibi birçok durumu gözlem ve deneyimle kavrayıp bir deftere not almıştır. Yani konfor alanından çıkmış, risk almış, uğraşmış ve ona göre işleyişi takip eder olmuştur. 

Bir gün bu usta emekli olur ve o gözlem defteri kitli bir dolapta durmaktadır. Anahtarı ise ustadadır. Her makine çalışacağı zaman ustayı ararlar; gelir, kitli dolabı açar, defteri verir. İş bitiminde defteri yerine koyar ve dolabı yeniden kitler. 

Lakin kimse de çıkıp “Ya arkadaş, biz de bunu öğrenebiliriz, taklide ve hazırcılığa gerek yok,” demez. Bu böyle devam edip gider. En sonunda usta sinirlenir ve defteri yakar. Herkes şaşırır, iş sekteye uğrayacak sanır. Ama bu olay çoğuna ders olur ve konfor alanını delmeyi  , hazırcılık olmaması gerektiğini ve iş hayatında olduğu gibi her alanda bu durumun önemini öğrenirler. 

Evet, bazen anlamamız için sorunlar olmalı belki de… Ama sorunlar olmadan çıkmalıyız bu cendereden. O çalışanlar gibi hazır defteri beklemek yerine, bir defteri, gözlemi biz oluşturmalıyız. 



Unutulmamalıdır ki hiçbir tırtıl, hiçbir civciv yardım alarak kozadan, yumurtadan çıkmaz. Konfor alanıdır oralar. Ama kelebek olmak veya doğmak için yırtmak, kırmak, risk almak gerekir. Ve doğum olur, kelebek olur, can olur, başarı olur, hakikat oluşur ve her şey gelişir. 

Bilim, konfor alanlarını terk edenlerin başarılarıyla doludur. 

Son olarak aklımıza şu iki soru gelmeli: 

Ben konfor alanında mıyım? 

Konfor alanındaysam nasıl çıkacağım? 

Gelin, bunları düşünüp bu ayrımla hayatımıza yeni bir anlam kazandıralım.



İş Dünyasının Belası : Konfor Alanı İş Dünyasının Belası : Konfor Alanı Reviewed by Selman Bozcu on Temmuz 21, 2025 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.