Sabahın erken saatleri. Alarm çalıyor. Yatağın kenarında oturan bir kadın, elini yüzüne götürüyor, iç çekerek saate bakıyor: 07:15. Aynı saat, aynı döngü, aynı his. İşe gitmek istemiyor. Yine de kalkıyor, hazırlanıyor, yola çıkıyor. Çalıştığı şirkette 12. Yılı Herkes onu “sadık çalışan” olarak tanıyor. Ama o gün biraz daha kendinden uzaklaşıyor. Bu bir bağlılık mı? Yoksa başka bir şey mi?
İş dünyasında sadakat önemlidir. Uzun yıllar aynı şirkette kalan çalışanlara kıdem plaketleri sunulur, örnek gösterilirler. Sadakat, kurum kültürünün en temel erdemlerinden biri olarak tanımlanır. Fakat modern çalışma hayatının dönüşen dinamikleri, bu sadakatin ardındaki motivasyonu sorgulamayı zorunlu kılıyor. Gerçekten sadık mı kalıyoruz, yoksa seçeneklerimizi kaybettiğimiz için kalmak zorunda mıyız?
Sadakat: Bağlılık mı, Anlam mı?
Sadakat, temelde bağlılıktır. Ancak bu bağlılığın kaynağı hayati öneme sahiptir. Örneğin çalışan, şirketin vizyonuna inanıyorsa, yaptığı işte anlam buluyorsa ve gelişimine katkı sağlayan ortamda çalışıyorsa, sadakat bir değer olur. Bu bağlılık hem bireysel doyumu hem de kurumsal başarıyı besler.
Ancak başka bir çalışan, her sabah istemeye istemeye kalkıyor, iş arkadaşlarıyla konuşmaktan kaçınıyor, yaratıcı fikirlerini paylaşmıyorsa, yine de şirkette kalıyorsa, bu sadakat değildir. Bu, gitme hakkı elinden alınmış birinin kalışı; görünmez rehinliktir.
Kalmak Zorunda Olmak
Rehin kültürü, çalışanların gönüllüymüş gibi görünse de aslında bir dizi psikolojik, ekonomik ya da sosyal gerekçeyle işyerinde “sıkışıp” kalmasıdır. Bu kişiler değişimden korkar, iş bulamama kaygısı yaşar, kıdem tazminatını veya sağlık güvencesini kaybetmek istemez. Daha da önemlisi, zaman içinde kendi potansiyellerini unutmaya başlarlar.
Bazen bu, bilinçli şekilde örgüt tarafından beslenebilir. "Sen bizim için çok değerlisin, seni kaybedemeyiz" gibi sözler, bir yandan takdir içerirken, diğer yandan çalışana başka yolların kapalı olduğu mesajını verir. Özellikle uzun yıllar aynı kurumda çalışan kişilerin, başka bir yerde yeniden başlayamayacakları düşüncesi, zamanla bir gerçeklik algısına dönüşür. Bu durum sadakat değil, bir tür teslimiyettir.
Sessiz Tükenmişlik
Rehin kalan çalışanların ortak bir özelliği daha vardır: Sessizce tükenirler. İşlerini eskisi kadar hevesle yapmaz, inisiyatif almaz, riskten kaçınır, sadece görevlerini yerine getirirler. Onlar için artık ne başarı tatmin edicidir ne de yeni projeler heyecan vericidir. Bu durum, kurumun genel durumunu da etkiler. Yeni gelen genç çalışanlar, bu sessizliğe uyum sağlar, fikirlerini paylaşmaktan çekinirler.
Kurum, farkında olmadan dinamiğini ve yenilikçi kapasitesini yitirir. Google, Amazon, Spotify gibi kurumların yüksek çalışan sirkülasyonu aslında “sadakatsizlik” değil, “hareketlilik” stratejisidir. Bu şirketler, yeteneklerin dolaşımının kurumsal yenilenmeyi desteklediğini kabul ederler. Çünkü aynı yerde çok uzun süre kalan kişilerin verimliliği, üretme yetisi ya da bakış açıları zamanla daralabilir.
Sadakat ve Özgürlük Arasındaki Denge
Gerçek sadakat, gitme özgürlüğünün olduğu yerde anlam kazanır. Bir kişi, başka seçenekleri olduğunu bildiği ve onları değerlendirebileceği halde, bulunduğu yerde devam ediyorsa işte o zaman gerçekten bağlıdır. Bu, tercih edilmiş bir kalış, özgür iradenin sonucudur. Aksi halde bu, bir tür zorunluluk hâline gelir ve bireyin kendini gerçekleştirmesi önünde en büyük engel olur. İK departmanlarının bu ayrımı fark edebilmesi, çalışan deneyimini yeniden şekillendirebilmesi açısından çok kritik. Amaç sadece çalışanları “tutmak” değil, onların neden kaldığını anlamaktır da. Gelişim fırsatları sunmak, geri bildirim kültürünü güçlendirmek, motivasyonu beslemek ve anlam duygusunu desteklemek, sadakatin sağlıklı inşasını sağlar.
Ne Yapmalı?
Rehin kültürünü kırmak için ilk adım, bu durumu kabul etmektir. Uzun yıllar çalışan kişilerin varlığı elbette bir zenginliktir. Fakat bu kişilerle açık bir şekilde iletişim kurmak, onlara gelişim fırsatları sunmak, yeni roller, yeni sorumluluklar vermek ve motivasyonlarını yeniden canlandırmak gerekir.
Gitme Hakkı Varken Kalmak
Sadakat hem bireyin hem de kurumun gelişimiyle birlikte büyür. Ama gitme hakkı yaratılmayan bir çalışanın kalışı, sadakat olarak değerlendirilemez. Rehin kültürü yorgunluk yaratır hem çalışanı hem kurumu tüketir.
Oysa bağlılık, özgür iradenin, anlamlı bir işin ve ortak yolculuk hayalinin ürünüdür.
İnsan kaynaklarının görevi, çalışanlarını sadece elde tutmak değil; onlara kalmak için gerçek neden sunmaktır.
Gitmeye hakkı varken yine de kalmayı seçip çalışanlar... İşte gerçek sadakat orada başlar.
Hiç yorum yok: