Kriz, bir kurumun varlığını tehdit eden, ilerlemesini engelleyen ya da itibarını zedeleyen olayların tümüne verilen addır. Kurumlarda kriz birçok farklı nedenden kaynaklanabilir. Bunlardan bazıları toplu işten çıkarma süreçleri, iş ortakları arasındaki anlaşmazlıklar sonucu ortaya çıkan şirket bölünmeleri, kurum içinden dışarıya bilgi sızdırılması gibi, kurumun varlığını ve gidişatını tehlikeye atabilecek her türlü gelişmedir. Kriz anı sadece kurumun operasyonel işleyişini değil, aynı zamanda çalışan psikolojisini, paydaş güvenini ve marka itibarını da doğrudan etkiler. Bazı durumlarda krizler, sadece kurum içinden değil, dış faktörlerden de kaynaklanabilir. Örneğin ekonomik durgunluk, doğal afetler, siber saldırılar veya sektör genelinde yaşanan ani değişimler de kurumu beklenmedik şekilde zora sokabilir.
Bu noktada medyanın rolü oldukça kritiktir. Medya, bir kurumun dışarıya yansıyan yüzü olarak kamuoyunun algısını şekillendirir. Kriz anlarında İnsan Kaynakları (İK) ve medya departmanlarının birbirini tamamlayan bir yaklaşımla ortak hareket etmesi gerekir. Çünkü krizin minimum hasarla atlatılabilmesi için iki departmanın stratejik uyumu şarttır. Medya aracılığıyla yapılan doğru bilgilendirme, krizin kontrolden çıkmasını engellerken; İK’nın içeride oluşturduğu güven ortamı, çalışanların olumsuz etkilenmesini büyük ölçüde önleyebilir.
İnsan kaynakları, kurum çalışanlarının motivasyonlarını ve moralini yüksek tutmaya çalışırken medya birimi, dış iletişimi yöneterek kurum imajını ve itibarını korumayı amaçlar. Yanlış yönetilen bir iç iletişim süreci, çalışanlar arasında paniğe, söylentiye ve motivasyon kaybına yol açarken; medyada yapılan hatalı bir açıklama yeni krizleri tetikleyebilir ve itibar kaybını büyütebilir. Bu nedenle medya aracılığıyla yapılacak kamuoyu bilgilendirmeleri mutlaka İK ile koordineli yürütülmelidir.
Kriz anında dilin kullanımı son derece önemlidir. İddiaları cevapsız bırakmak veya tamamen sessiz kalmak, süreci daha da uzatarak kurumu zor durumda bırakabilir. Bunun yerine, yumuşak ama net bir dille “Süreci yakından takip ediyor ve tüm ciddiyetimizle bu konuya odaklanıyoruz” gibi güven verici ifadeler tercih edilmelidir. Çalışanlara yönelik yapılacak açıklamalarda ise “Tüm çalışanlarımız bizim için değerlidir ve güvenlikleri birincil önceliğimizdir” mesajı verilerek içsel kargaşa önlenebilir. Çünkü kriz anında çalışanların moralinin düşmesi, zincirleme bir şekilde üretkenliği ve şirket bağlılığını etkiler. Ayrıca bu tür açıklamalar, sadece motivasyonu yükseltmekle kalmaz, aynı zamanda çalışanların şirkete olan güvenini de güçlendirir.
Ayrıca kriz yönetiminde ilk 24 saat kritik bir zaman dilimidir ve hata kaldırmaz. Bu süreçte belirsizlikleri giderecek ilk açıklamanın yapılması gerekir. Eğer bu zaman dilimi boş geçerse söylentiler hem şirket içinde hem de dışarıda hızla yayılabilir. Özellikle çalışanların sosyal medya platformlarında eksik ya da yanlış bilgi paylaşması, kurumu daha da zor duruma sokabilir. Bu yüzden İK, çalışanlara kriz döneminde hangi paylaşımların yapılmaması gerektiğini hatırlatmalı; medya birimi de kamuoyuna tek bir merkezden bilgi akışı sağlamalıdır. Gerekirse bu konuda kısa bir “kriz iletişim rehberi” hazırlanarak tüm çalışanlara dağıtılabilir.
Bir diğer önemli nokta, kriz sürecinde çalışanların doğrudan muhatap haline getirilmemesi gerektiğidir. Çalışanlar, şirket adına açıklama yapmak ya da sosyal medyada savunmaya geçmek zorunda kalmamalıdır. Bunun yerine şirketin üst düzey yöneticileri veya kurumsal sözcüsü medya önüne çıkmalı; basın açıklamaları bizzat liderlik ekibinden gelmelidir. Şirket sahibi veya üst düzey yönetici hem çalışanlara hem de kamuoyuna güven verir. Bunun yanı sıra kriz yönetimi yalnızca o anki olayla sınırlı değildir. Kriz sonrası toparlanma sürecinin uzamaması için insan kaynakları, çalışanların motivasyonunu toparlayabilmek adına motivasyon kampı düzenleyebilir. Medya ise sürecin kontrol altına alındığını göstermek için pozitif algı yaratacak kampanyalar düzenleyebilir.
Bununla birlikte, kriz sonrası yapılacak değerlendirme toplantıları da oldukça önemlidir. Bu toplantılarda, yaşanan kriz sürecinde nelerin doğru, nelerin yanlış yapıldığı analiz edilmeli ve gelecekte benzer durumların önüne geçecek adımlar planlanmalıdır. İK bu süreçte çalışanlardan geri bildirim toplayarak süreci daha verimli hale getirebilir; medya ise elde edilen deneyimleri kurumsal iletişim stratejilerine entegre edebilir.

Hiç yorum yok: